Son yıllarda insanlar daha sağlıklı bir yaşam sürmek ve çevreye duyarlı olmak adına beslenme alışkanlıklarını değiştirmeye yönelik birçok adım atıyorlar. Bu noktada, flexitarianlık olarak bilinen ve bitkisel proteinlere ağırlık veren bir beslenme şekli tercih edilmeye başlandı. Flexitarianlık, hem çevre dostu hem de sağlıklı bir yaşam sürmek isteyenler için ideal bir seçenek olarak öne çıkıyor.
Bitkisel proteinler, hayvansal kaynaklı proteinlere göre pek çok avantaja sahip. Öncelikle bitkisel proteinlerin sindirimi daha kolaydır ve vücut tarafından daha iyi kullanılır. Ayrıca bitkisel proteinler, doymuş yağ oranları düşük olduğu için kalp sağlığını destekler ve obezite riskini azaltır. Bunun yanı sıra bitkisel proteinlerin tüketimi, çevre üzerindeki etkileri açısından da önemlidir.
Hayvansal üretim, sera gazlarının salınımında büyük bir rol oynar. Özellikle büyükbaş ve küçükbaş hayvanların yetiştirilmesi ve kesimi, atmosfere metan gazının salınımını artırır. Metan gazı ise sera etkisi yaratır ve iklim değişikliğine yol açar. Ayrıca hayvansal üretimin su kaynaklarına olan etkisi de göz ardı edilemez. Hayvansal üretim için büyük miktarlarda suya ihtiyaç duyulurken, bitkisel üretimde bu miktar çok daha düşüktür.
Bu sebeplerden dolayı flexitarianlık, hem kişisel sağlık hem de gezegenimizin sağlığı için önemli bir adım olarak kabul edilir. Peki, nasıl daha fazla bitkisel protein tüketebiliriz?
Öncelikle mevcut beslenme alışkanlıklarımızda küçük değişiklikler yapabiliriz. Her öğünde et veya süt ürünleri yerine bitkisel protein kaynaklarına yer verebiliriz. Örneğin kahvaltılarda yumurta yerine mercimek veya nohutlu omlet tercih edebiliriz. Öğle veya akşam yemeklerinde ise et yerine tofu veya sebzelerle yapılmış yemeklere yönelebiliriz.
Ayrıca fast food restoranlarında da bitkisel protein içeren seçenekleri tercih edebiliriz. Günümüzde birçok fast food zinciri, vegan burger veya nugget gibi alternatifler sunmaktadır. Bu şekilde hem hızlıca beslenme ihtiyacımızı karşılayabilir hem de bitkisel protein tüketimini artırabiliriz.
Bitki bazlı süt alternatiflerini deneyebiliriz. Geleneksel süt yerine soya sütü, badem sütü veya yulaf sütü gibi bitki bazlı alternatifleri tercih edebiliriz. Bu alternatiflerin tadına alışmak belki biraz zaman alabilir ancak zamanla vücut bu yeni lezzetlere adapte olacak ve daha az hayvansal ürün tüketmeye başlayacağız.
Ayrıca kendi bahçenizi veya balkonunuzu kullanarak kendi sebzelerinizi yetiştirebilirsiniz. Böylece taze ve organik sebzeleri sofranıza taşıyabilirsiniz. Bu sayede hem sağlıklı beslenmiş olur hem de doğaya katkıda bulunmuş olursunuz.
Eğer vegan veya vejetaryen değilseniz, haftada belirli günleri et tüketmeden geçirebilirsiniz. Örneğin Pazartesi ve Perşembe günleri hiç et tüketmemeyi hedefleyebilirsiniz. Böylece vücudunuza ara vermiş olur ve bitkisel proteinlere daha fazla yer açmış olursunuz.
Tüm bu öneriler ile flexitarianlık yolunda adım atmış oluruz ancak dikkat etmemiz gereken nokta dengeli beslenmektir. Bitkisel protein kaynakları genellikle tek başlarına eksiksiz protein içermezler bu nedenle farklı kaynakları kombinlemek önemlidir. Örneğin pirinç ile fasulyeyi bir araya getirdiğinizde eksiksiz bir proteine sahip olursunuz.
09.12.2023 17:13 tarihinde Onur Aslan tarafından yazıldı.